Google
Image Hosted by Resim-Yukle.com ***** BU SİTEYİ ANA SAYFAM YAP *****
   
  Siteme Hoşgelidiniz
  UYAN TÜRKiYEM UYAN 3
 

Yunan Durmuyor Satın Alıyor !                                                                        

Emperyalistlerden destek alarak büyük ülkülerini gerçekleştirmek için vatanımızı işgal eden Yunanistan’ın o günden bu yana geçen sürede ülkemize yönelik emellerinin sona ermediği çeşitli vesilelerle açığa çıktı. 

Emperyalistlerden destek alarak büyük ülkülerini (Megalo İdea) gerçekleştirmek için vatanımızı işgal eden Yunanistan’ın o günden bu yana geçen sürede ülkemize yönelik emellerinin sona ermediği çeşitli vesilelerle açığa çıktı. 1963’den sonra Kıbrıs Türklerinin imhasına yönelik uygulamaya konulan Akritas Planı, 1974’de Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanması (Enosis) yolunda gerçekleştirilen Nikos Samson darbesi, 1980’lerin başında Ermeni terör örgütü ASALA’ya verilen destek Yunanistan’ın hiç de dostane olmayan tavırlarına örnek teşkil eder. Türkiye’deki laik Kemalist ideolojinin dimdik ayakta tutmasını önlemek amacıyla el altından Silahlı Kuvvetlerimizi de hedef alarak irticacı çevrelere sürekli verilen destekler ve daha sonra bu bölücü taktiklerin PKK’ya destek şeklinde yöneltilmesi, PKK’lı teröristlerin eğitimi, her çeşit askeri, siyasal destek de hafızalarımızdan silinmemesi gereken olaylardır. Terörist başı Öcalan’ın sığınma çabalarına gösterilen sempati ve nihayetinde de Kenya’da Yunan elçiliğinden alınması da Yunanlıların üzerimizdeki bitmek tükenmek bilmeyen entrikalarının açığa çıkmış kısmını oluşturur.

Bu somut çabaların daha geniş ve siyasi bir platformdaki uygulaması ise son yıllarda girilen AB sevdası nedeniyle ve hükümetin de işine gelmesi sayesinde, Yunanlılarca AB kanalıyla rahat biçimde yürütülüyor. Esasen Türkiye ile ilişkilerinde arkalarına aldıkları Avrupa desteğiyle savaş alanında kazanamadıklarını, masa başında almaya alışmış olan Yunanlıların eski Başbakanı Konstantin Karamanlis’in geçmişteki bir söylemi, Yunan stratejisini de apaçık ortaya koyuyor. “Türkiye üzerindeki emellerimizi AB’nin kanatları altında gerçekleştireceğiz” diyen Karamanlis’in kast ettiği emeller Megali İdea değilse nedir?

SATILAN FİNANS KURUMLARI

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gücü karşısında emellerine ulaşamayacaklarını anlayan Yunanlılar bu günlerde taktik değiştirerek yoğun bir şekilde başka cephelerden saldırıya geçti. Yabancılara mülk satışına izin veren 3 Temmuz 2003 tarih ve 4916 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden Anayasa Mahkemesi’nce iptal edildiği 27 Temmuz 2005’e kadar Yunanlıların yeni bir strateji gereği özellikle Fener Patrikhanesi çevresinde gayrimenkul edinmiş oldukları söyleniyor. Sistematik şekilde uygulamaya konulan bu taktik İstanbul’un Vatikan benzeri bir konuma getirilmesini ve hatta Bizans’a dönüştürülmesini hedeflemiş olmalı ki, iş bu toprak ve mülk alımıyla kalmıyor. Artık ekonomimizin ve finans sistemimizin ele geçirilmesinin de söz konusu olduğunu söylemek abartılı bir yaklaşım olmayacak. Çünkü;

·        Geçtiğimiz 2005 yılı Mart ayında Yunanistan’ın en büyük bankalarından EFG Eurobank Ergasias, HC İstanbul Menkul Değerleri 25 milyon dolara satın aldı. HC İstanbul Yönetim Kurulu Başkanlığı’na Eurobank CEO’su Nikos Karamouzis getirildi.

·        11 Ocak 2002’de Yunan Novabank’ın Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’ndan Sitebank’ın satın alınması gerçekleşmişti.

·        Yunanistan Bankalar Birliği Başkanı Takis Arapoglou, Yunan Bankası Alpha’nın Türkiye’de banka alma arzusunda olan birçok Yunan Bankası’ndan biri olarak ciddi şekilde bu yolda çalışmalar yaptığını geçtiğimiz Kasım ayında açıklamıştı. Alpha’nın satın almak istediği bankanın Alternatif Bank veya Denizbank olabileceği konusunda iddialar da söz konusu. Alpha’nın sahibinin Yunanistan’ın milliyetçi çevreleriyle çok yakından ilişkide olduğu ve onlara yardım ettiği de söylenmekte.

·        Yine İstanbul Menkul Değerleri alan, Eurobank’ın sahibi armatör Latsis ailesinin de çeşitli bankalarımızla ilgilendiği zaman zaman basında yer aldı.


·        Ayrıca Haziran 2003 ile Aralık 2004 arasında ülkemizde yatırım taahhüdü yapmış olan 80 kadar Yunan firmasının yanı sıra yaklaşık 60 kadar Yunan şirketinin daha yatırım yapacağı söylentisi, ABD’nin de yeni stratejik ortağı olarak ilan edilen Yunanlıların AB nezdinde bizim bilmediğimiz daha başka şeyleri bildikleri savını güçlendirmektedir.


·        Ancak belli bir stratejinin parçası olabilecek bütün bu gelişmelerin en çarpıcısı, geçtiğimiz günlerde Yunanistan’ın en büyük bankası, Yunanistan Ulusal Bankası-National Bank of Greece (NBG)’in, Türkiye’nin dokuzuncu büyük bankası Finansbank’ın kontrolünü 2 milyar 774 milyon dolara satın alması olmuştur. Amerika’nın en büyük bankalarından Citibank’ı bu operasyonda saf dışı bırakarak Finansbank’ı her halükarda alma kararlılığını gösteren NBG’nin bu azminin arkasındaki itici güçlerin sorgulanması gerekir.
Çok çeşitli sermayedarın hisse sahibi olduğu NBG, Yunan Milli Bankası olarak 1841’de kurulmuştu. Hissedarlar arasında emekli sandığı, çeşitli kamu kuruluşları, yerli yatırımcılar ve uluslararası kurumsal yatırımcılar olan NBG’nin en önde gelen yönetim kurulu üyesinin Yunan Milli Kilisesi Yanya Metropoliti Theoklitos(Setakis) ve yine diğer bir üyesinin ise Milli Kilise’nin mali ve teknik işler danışmanı Konstantinos Pilarinos olmasının ilginç bir rastlantı mı yoksa NBG’nin kurumsal bir özelliği mi olduğu sorusunu akla getiriyor. Çeşitli ve büyük mali kaynaklara sahip olan Yunan Kilisesi’nin, şeffaflıkla belirtilmemiş olsa da, bu bankanın hissedarlarının pay dağılımı listesinde olması, Other Domestic Institutionals, Private Domestic Investors, Pension Funds and Other Public Sector Enstities ve hatta International Institutionals and Investors kalemlerinde ciddi hisselere sahip olması da mümkündür. Aksi takdirde Yunan Kiliseler Vakfı’nın da önde gelen ismi olduğu söylenen Metropolitan Theoklitos ve Yunan Kilisesi Mali ve Teknik İşler Danışmanı Konstantinos Pilarinos’un banka yönetim kurulunda yer alması mümkün olmazdı.

Bu satışla ilgili olarak Sayın Güngör Uras’ın 5 Nisan 2006 tarihli Milliyet Gazetesi’nde çıkan yazısını da dikkate almak gerekir. 1918–1923 yıllarında İstanbul’un işgali sırasında, yapılacak bir hane sayımı neticesinde Rum nüfusunun fazla çıkması halinde İstanbul’un Rumlara verilmesi konusunda Banque d’Athenes’in İstanbul’da faaliyete geçerek, Rum hane sayısını arttırmak amacıyla konut kredisi dağıtmayı planlaması olayın bugünlere emsal oluşturabileceğini çarpıcı bir şekilde akla getiriyor. Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasıyla suya düşen bu plan, bugün acaba tekrar gündeme mi getirilmek isteniyor?

Türkiye ile Yunanistan’ın çözümlenmemiş Kıbrıs ve Adalar Denizi gibi sorunlarına karşın Yunanlıların böylesine büyük bir yatırım yapma riskini almalarını açıklamak zor. Ancak bu noktada akla, Yunanlıların, bizim bilmediğimiz bir şeyi biliyor olmaları ihtimali geliyor. Heybeliada Ruhban Okulu konusunun, Washington’da, Condoleezza Rice ve yeni Yunan Dışişleri Bakanı Dora Bakoyannis’ce görüşülmesi ve hükümetimizin bu konuda yok farz edilmesi gibi anlaşılmaz bir tutum söz konusuyken AB çevrelerinde de İstanbul’un geleceği üzerinde bizden habersiz planlar yapılmış olma olasılığı akla geliyor. Yunanlılar bizim bilmediğimiz, kendilerine temin edilen bir strateji üzerine mi ülkemizde yatırımı göze alıyorlar? AB’nin zaman zaman gündeme getirmeyi denediği Boğazların uluslararası bir komisyon tarafından kontrolü konusu da bu paket program içinde yer alan ve bizim dışımızda uygulamaya konulan bir konu mu? Yani İstanbul Bizanslılaştırılmak mı isteniyor? Ayrıca Finansbank’ın satın alınmasından sonra Yunan milliyetçi çevrelerinin şapkalarını havaya atarak sevinç gösterilerinde bulundukları ve “Beş yıl rahat bırakılalım, on yıl sonra Türkiye’nin belli başlı finans kuruluşlarını ele geçireceğiz” dediklerinin de söylentiler arasında olması tüm bu şüphelere geçerlilik kazandırıyor.

NBG’nin Türkiye’de bireysel müşteri konusunda fazla hevesli olmayıp daha ziyade konut kredisi konusuna ağırlık verebileceği, Banque d’Athenes olayını çağrıştırması açısından da ayrıca düşündürücü. Esasen Türk milliyetçi çevrelerinin etkisiyle halkımızda oluşacak büyük tepkiyi göze alarak gelmeleri bireysel bankacılığı önemsemeyeceklerini ve halkımızdan mevduat toplayamama riskini göze aldıklarını da söz konusu ediyor.

VE TOPRAK – GAYRİMENKUL ALIMLARI

İlginçtir ki özellikle Temmuz 2003’den sonra hızla ülkemizde toprak ve mülk edinme yarışına giren yabancılar arasında, satın alınan 44.740 gayrimenkulün (2.730.000.000 metrekare) % 33’ünün, çoğu Fener Patrikhanesi civarında olmak üzere Yunan uyruklular tarafından satın alındığı çeşitli kaynaklarda belirtilmektedir. Her konuda devletimizi dışlayarak yurt dışında resmi boyutlarda görüşmeler yapıp ekümenlik iddialarını gündeme getiren Fener-Rum Patriği Bartholomeos’un amacının sistematik bir şekilde Vatikan boyutlarında bağımsız hale gelmek olduğu konusunda zaten bir şüphe bulunmamaktadır.

Bu bağlamda, yabancıların mülk edinmesiyle ilgili gelişmeleri anımsatmak amacıyla şu hususlara da değinmekte yarar vardır;


Yabancıların Türkiye`de mülk edinmesine ilişkin esaslar 22 Kasım 1934 tarih ve 2644 sayılı Tapu Kanunu`nda ve özellikle de bu Kanun`un 35. maddesinde ele alınmıştır. Bu kanunun bazı maddelerinin değiştirilerek yabancıların Türkiye`de mülk edinmelerinin kolaylaştırılması için, 3 Temmuz 2003 tarih ve 4916 sayılı Çeşitli Kanunlarda ve Maliye Bakanlığı`nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname`de Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun yürürlüğe konulmuş, ancak T.B.M.M. CHP Grubunun başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi`nin 14 Mart 2005 tarihli 2003/70 esas ve 2005/14 karar sayılı kararı ile ilgili Kanun`un temel bazı fıkra ve cümleleri iptal edilmiştir. Ancak bu Kanun`un yürürlükte kaldığı iki yıllık süre, yabancıların Türkiye`de emlak alımı trendlerini derinden etkilediği için önemlidir.

İşte bu arada, geçen iki yıllık sürede her konuda devletimizi dışlayarak yurt dışında resmi boyutlarda görüşmeler yapıp ekümenlik iddialarını gündeme getiren Fener-Rum Patriği Bartholomeos’un amacı doğrultusunda İstanbul’da Rumlarca yoğun bir şekilde mülk edinildiği ve sistematik bir şekilde Vatikan boyutlarında bağımsız hale gelmek adımlarının atılmak istendiği konusunda söylentiler vardır.

Son günlerde de yasalar by-pass edilerek AB projeleri çerçevesinde civarında mülk edinildiği de söylenen Fener Rum Patrikhanesi üzerine kurulu stratejilerinin yanı sıra Rumların İstanbul ile yetinmeyip Ege Bölgesi’ne ve hatta İzmit’ten Çanakkale’ye, Gökçeada’ya kadar uzanmış olmaları da dikkat çekici. Ayrıca bütün bunlar yetmiyormuş gibi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne(AİHM) davalar açarak, Ulusal Kurtuluş Savaşımız neticesinde gerçek sahibine terk ettikleri yerleri geri almanın yollarını da aramakta oldukları bilinmektedir.

Temmuz 2003’den sonra 14.449 kişiyle toplam 4.165 dekar mülk edinmiş olan Yunanlıların Türkiye’mizin başka bölgelerine de gözlerini dikecekleri gerçeği, Anayasa Mahkemesi’nin iptaline rağmen çıkartılan yeni bir yasayla yabancılara mülk edinme hakkını tekrar veren 29 Aralık 2005 tarihli Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına dair 5444 sayılı Kanun ile birlikte düşünüldüğünde ülkemizi bekleyen vahim gelecek anlaşılmaktadır. Ancak bu noktada yine 5444 sayılı Kanun’un; “Yabancı uyruklu gerçek kişiler ile yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketlerinin; sulama, enerji, tarım, maden, sit, inanç ve kültürel özellikleri nedeniyle korunması gereken alanlar, özel koruma alanları ile flora ve fauna özelliği nedeniyle korunması gereken hassas alanlarda ve stratejik yerlerde kamu yararı ve ülke güvenliği bakımından taşınmaz ve sınırlı aynî hak edinemeyecekleri alanları, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının tescile esas koordinatlı harita ve planları içeren teklifi üzerine belirlemeye ve yabancı uyruklu gerçek kişilerin il bazında edinebilecekleri taşınmazların, illere ve il yüzölçümüne göre binde beşi geçmemek üzere oranını tespite Bakanlar Kurulu yetkilidir.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün bağlı olduğu Bakanlık bünyesinde ilgili idare temsilcilerinden oluşan komisyon tarafından, bu madde uyarınca Bakanlar Kuruluna verilen yetkiler dahilinde çalışmalar yapılmak suretiyle kamu kurum ve kuruluşlarının bu kapsamdaki teklifleri incelenip değerlendirilerek Bakanlar Kuruluna sunulur. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra belirlenecek askerî yasak bölgeler, askerî ve özel güvenlik bölgeleri ile stratejik bölgelere ve değişiklik kararlarına ait harita ve koordinat değerleri Millî Savunma Bakanlığınca geciktirilmeksizin Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün bağlı olduğu Bakanlığa verilir.” şeklindeki 35. maddesinin uygulanması durumunda kötü niyetli yabancı unsurların emelleri, ulusal bağımsızlığımız ve üniter bütünlüğümüzü kararlı bir şekilde sürdürmek açısından dikkatli bir takiple engellenebilir.

 

 
 
  Bugün 31 ziyaretçi (42 klik) kişi burdaydı! # Samanalevi Netkafe # #

Click here to send this site to a friend!

# *

 
 

Myspace Graphics
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol